NASIL MÜSLÜMAN OLDUK?


Türklerin nasıl Müslüman olduğu söz konusu olduğunda ortada bolca dinlediğimiz iki sav vardır ki birisi resmi görüş, diğeri anti-tez konumundadır. 

1- Eski Türk inancı ile İslam çok benziyordu; Türkler de bu sayede kolayca Müslüman oldular. (resmi görüş konumunda, tarih derslerinde anlatılır.) - SAFSATA

2- Türkler kılıç zoruyla Müslüman olmuştur ve bu yolda çok kan dökülmüştür. - YANLIŞ

Bu iki uç hakkında bu görüşleri ifade ettiğimize göre, artık ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranamayacağımız kesin! Ancak dinleyin, açıklayalım.

Türkler Nasıl Müslüman oldu?

Tarih bir bilim olarak düşünülürse; eldeki verilerden yola çıkarak en tutarlı yorumu yapmak gerekir. Şu bir gerçek ki Türkler ne kılıç zoruyla ne de güle oynaya Müslüman olmuştur. Türklerin Müslüman olmalarında siyasi, ekonomik ve kültürel etkenler rol oynamıştır.

İslam dininin kurucusu Muhammed peygamber, hicretin ardından birçok nüfuzlu bölge hükümdarına mektuplar yolu ile dinini tebliğ etmiştir. Çin imparatoruna da tebliğ ulaştığı gibi, Türk beylerine de 'Türkçe' olarak mektuplar gönderildiği rivayet edilir. Ancak buna Türklerin icap etmediği görülmektedir. Nitekim dört halife döneminde başlayan İslam fetih hareketi ile birlikte Türk-Müslüman tanışması savaş yolu ile olmuştur.

Halife Ömer döneminde Sasani devletinin fethi tamamlanınca (İran'ın), kuzeyde Hazarlar ve doğuda Göktürkler olmak üzere İslam devleti Türklerle komşu olmuştur. Ve bu dönem itibariyle Türk-Arap savaşları hız kazanmıştır.

Türk-Müslüman mücadelelerine yazının ilerleyen bölümlerinde daha çok değineceğiz. Ancak bu başlık altında Türklerin Müslüman oluşunu öz olarak verelim:

Emeviler, Orta Asya'nın önemli bir bölümünde özellikle Sogdiana, Maveraünnehir Harezm bölgesinde hakimiyeti ele geçirdiler. Gerçek anlamda sert bir politika güden Emevi Halifeliği, Arap olmayan Müslümanlara 'mevali' yani 'köle' muamelesi yapmıştır. Türkler ile de iyi geçinmeyen, Türkleri zorla Müslüman yapmaya çalışan Emeviler; İslam'ın gerçek anlamda yayılmasını sağlayamasa da aslında bir nevi taban oluşturmuştur.

Emevi zulmünden kurtulmak isteyen Türkler; Abbasi hanedanının başa geçmesinde önemli bir rol oynamıştır. Emevilerin devrilip yerine Abbasilerin geçmesi ile birlikte, Türk-Müslüman dostluğunun temelleri atılmış oldu. Siyasi olarak, Emevileri devirmesinde kendisine yardım eden Türkleri müttefik bilen Abbasiler; Türklere önemli askeri makamlar verme yoluna gitti.

Siyasi birliği olmayan Türkler, Abbasi otoritesinin bu denli destekleyici olmasından hoşnut idi. Nitekim Çinlilerin Türk ülkesini istila etme teşebbüsü olduğunda, Türkler Abbasilerden yardım istedi ve Abbasiler Türklerin bu yardım talebini kabul etti. Ve Temmuz 751 yılında, 5 gün süren Talas Savaşı yapıldı.

Abbasi-Türk ittifakı ile Çinliler büyük bozguna uğradı ve siyasi birliği olmayan Türkistan coğrafyasının Çinliler tarafından istila edilmesi riski ortadan kalktı. Özellikle Karluk boylarına yardım edilen bu savaşın ardından Karluklar İslam'ı benimseme yoluna gitti.

Fakat halen Türkler, akın akın Müslüman olmuş değildi. Otorite boşluğu olan Türkistan'da Abbasilerin Türkleri destekleyici hali ve Emevilerle Çinlilere karşı müttefik oluşları İslam'ın yayılmasına zemin hazırladı. 

Nitekim sufiler de Türk boyları arasında rahatça İslam propagandası yapmaya başladılar. Abbasilere karşı olan olumlu tutum sayesinde; ve de en önemlisi siyasi sebeplerle Türk hakanları İslam'ı benimsemeye başladılar.

Hakanın Tengrikut olduğuna inanan halk; hakanlarının izinde İslam'ı kabul etti ve Müslümanlaştı. 

Türkler İslamı Siyasi Sebeplerden Kabul Etti

İdil-Bulgar Devleti, İslam'ı kabul etti ve Abbasi halifeliği ile müttefik olma yoluna gitti. İdil-Bulgar Devleti için İslam; hidayete erme aracı değildi. Diğer düşman Türk devletçiklerinden kendini korumak için bu yola girmişti. Nitekim komşusu Hazar İmparatorluğu Musevi bir devletti; diğer saldırgan Türk-Tatar boyları da Tengrici idi. İdil-Bulgar devleti de kendi varlığını garanti altına almak için İslam dinini kabul etti.

İdil Bulgarların torunlarından Çuvaşlar, bugün Hristiyan bir halktır. İslam'ı kabul etmiş olsa bile, İslam dini coğrafi uzaklık sebebiyle yeterince halka yerleşmediği için Çuvaşlar, bölgede Rusların hakim olması ile Hristiyanlığı benimsedi. Ancak çok ilginçtir Çuvaşlar halen eski Tengrici geleneklerini İslam'dan da Hristiyanlıktan da daha çok yaşatmıştır.

Oğuz Yabgu Devletinden bağımsızlığını almak isteyen Selçuk Bey'in İslam'ı kabul etmesi de böyle siyasi bir durumdur. Oğuz Yabguluğu, Abbasiler döneminde var olmuş Tengrici bir devlet idi. Selçuk Bey ise devletini kurmak isteyen idealist bir komutandı.

Abbasiler ile olan iyi ilişkilerden de hareketle, Türkler rotalarını artık Batı'ya çevirmişti. İran ve ardından Orta Doğu Türk hakimiyetine girecekti. Selçuk Bey aşireti ile İran'da Cend bölgesine geldi ve burada İslam'ı kabul etti.

Selçuk Bey İslam dinine geçerek, hem bölge halkının kalbini kazanmış oldu (böylece hakimiyetini güçlendirecekti) hem de Tengrici Oğuz Yabguluğundan bağımsızlığını almış oldu. Artık Tengrici Oğuz Yabguluğu ile İslam adına savaşabilecek ve kendisine geniş müttefik desteği bulabilecekti.

Öyle de oldu. Selçuk'un siyasi sebeplerle Müslüman olmasının ardından onun halkı da Müslüman oldu ve 'Türkmen' adını aldı. İman etmiş Türk anlamına geldiği söylenen 'Türkmen' adını almış Oğuzlar; diğer soydaşlarından bu yol ile ayrılıyordu. Oğuz sözcüğü Tengricileri, Türkmen sözcüğü ise Müslümanları ifade eder olmuştu.

Başta Selçuk Bey olmak üzere birçok etken yüzünden Oğuz Yabguluğu yıkıldı ve iktidar Selçuk Bey ile Müslüman Karluklar arasında bölüşüldü. Nitekim ardından Selçuk Bey ve hanedanı sayesinde diğer Oğuzlar da İslam'ı kabul etmek durumunda kaldı.

Afganistan-Hindistan bölgesinde hakimiyeti sağlayan Selçuk, Harezm bölgesinde de etkindi ve rotasını İran'a çevirmişti. Artık Müslüman Oğuzlar yani Türkmenler İran'a ulaştı ve ardından büyük işler başardılar. (buralar konumuz değil).

Müslüman olan Türklerin geniş bir hakimiyet alanına sahip olması, diğer soydaşları da etkiledi ve coğrafi olarak İran'a yakın olan Türk boyları İslamlaşma yoluna girdi. Zaten bir Türk aşiret beyinin ya da hakanın İslam dinini kabul etmesi, halkın da onu takip etmesine neden oluyordu.

Buna rağmen Türkler yobaz Müslümanlar olmadılar. Tengricilik'ten gelen hoşgörü ilkelerinden caymadılar. Eski geleneklerini de yaşatabildikleri kadar yaşattılar. Ancak nüfus ve kültür ilişkisi bağlamında bakarsak Arap ve Farslar ile iç içe olan Türkler kaçınılmaz olarak İslamlaşacaktı.

Türk göçleri Ortadoğu'ya yöneldiğinde, zaten kitaplı bir dine mensup olmadıkları için kolayca İslam'a girecekti. Yani sonuçta Türklerin İslam'ı kabul etmesini şöyle özetleyebiliriz:

1- Emevilerin düşmansı hükümdarlığı ve Orta Asya halklarının (Türkler ve İranlılar) Abbasilere sempati duyması.

2- Abbasilerin Türk-İran desteği ile halifeliğe geçmesi ve Türklere stratejik görevleri vermekten çekinmemesi.

3- Türk göçlerinin rotasının Batı'ya (Orta Doğu-Anadolu) yönelmesi.

4- Siyasi çekişmelerin hakanların din kabul etmesinde önemli rol oynaması.

5- Konargöçer olan Türklerin yerleşik hayata geçmesi ve Tengricilik'in hoşgörülü oluşu,

6- Şeriat kuralları yerine; duygusal şiirler ve hikayeler anlatan gezici Müslüman dervişlerin propagandaları

Türklerin Müslüman olmasında etkili olmuştur!

Emevilerin baskıcı yönetimi altında Türklerin geniş çaplı bir İslam'a geçişinin olmadığını biliyoruz.

Türkler Neden Tengricilik'i Korumadı?

Milliyetçi duygularımızla bakacak olursak atalarımıza kızmak durumunda kalıyoruz. Ancak şu bir gerçek ki konargöçer Türkler için, yerleşik bir medeniyet oldukça cezbediciydi!

Hatırlayın, Bilge Kağan bile  Türkleri, Budist yapmak ve yerleşik hayata geçirmek istemişti. Ancak Bilge Kağan'ın bu arzusunu veziri Tonyukuk şiddetle eleştirmiş ve bu kararın Türklerin sonu olacağını hakana anlatmıştı. Türklerin savaşçı özelliklerini körelteceği açık olan bu din değişimi; sağlanmadı fakat Türk göçerlerin yerleşik hayat arzusu da sönmeyecekti.

İran gibi köklü bir medeniyetin beşiğine yerleşen Türkler, adeta büyülendiler ve bu büyük medeniyet mirasını sahiplenmeye başladılar. Nitekim bizim İslam öğretmenlerimiz Araplar değil, İranlılar olmuştur. Bu yüzden bugün dilimizdeki bazı İslami kavramlar Farsçadır! Örneğin: Namaz, oruç, abdest, kurban kelimeleri Farsça'dır.

Bir de Tengri inancının hoşgörüsünü hatırlayalım. Dogmatik olmayan, kutsal kitaba dayanmayan Tengricilik geleneklerde yaşamaya mahkum edilmiştir. İslam gibi sistematik bir devlet dini karşısında pek bir şansı yoktu Tengricilik'in. İslam, bir kanun diniydi ve insanların gündelik hayatını derinden etkiliyordu. Oysa Tengricilik, günlük hayatta dillere pelesenk bir inanç değildi. 

Tengri inancının bu sıkı ve otoriter olmayan yönü, Türklerin İslam'ı benimsemesinde kolaylaştırıcı oldu. Yalnız İslam değil; Türkler bu sebepten dünyadaki neredeyse bütün başlıca dinlere kolayca girmiştir. Ancak Tengri inancını gelenekler yolu ile yaşatmıştır.

Türklerin İslam'ı politik, coğrafi ve kültürel nedenler sayesinde benimsediğini açıklamış olduk. Böylece Türk-İslam sentezi ideolojisi tarafından öne sürülen "Türklerin eski dini ile İslam benziyordu o yüzden Müslüman olduk" tezi, gerçekçi değildir. Bloğumuza göz atar, Tengri inancının özelliklerini incelerseniz aslında bu tezin ne kadar geçersiz olduğunu görürsünüz: Tengricilik ve İslam

Türk Düşmanı Müslümanlar: Ne kadar doğru?

Son yüzyılda ırkçılığın Türkler arasında da kabul gördüğüne şahit olmaktayız. Bu ne kadar doğrudur-yanlıştır bu yazıda tartışmayacağız. Ancak bu ırkçı dünya görüşünün bariz bir dezavantajı vardır ki o da olayları yanlış yorumlamak veya çarpıtmaktır.

Horasan Valisi Kuteybe bin Müslim; Orta Asya fethine başlamıştı ve hedefte Harezm yöresi (bugünkü Özbekistan-Tacikistan-İran'ın kuzeydoğusu) vardı.

Bizler tarafından çarpıtılan nokta şu: Biz Orta Asya'nın o dönemde tamamen Türk olduğunu zannediyoruz.

Halbuki o tarihlerde Buhara merkez olmak üzere o yöre; Sogd ülkesi idi. Harezm bölgesi de denilen bu bölge; bugünkü Taciklerin atası olan ve Orta Asya'da yaşayan İranlı bir halk olan Soğdların vatanıydı.

Elbette ki bölgede Emevi halifesi Kuteybe bin Müslim'in büyük katliamlara giriştiği biliniyor ancak bu katliamlara maruz kalanlar özellikle Buhara ve çevresi halkı olan İranlılar - Soğdlar idi. Türkler değil!


Soğd ülkesi (Kuteybe'nin katliamının yaşandığı coğrafya)

Öncelikle biliyoruz ki Buhara ve çevresi Maveraünnehir halkı yerleşik hayata geçmiş bir halktı ve bu halk Mecusi yani Zerdüşt dinine mensuptu. Türkler Zerdüşt değillerdir. Bu gibi birçok delil de gösteriyor ki o bölge bugünkü Taciklerin atası olan Sogdların yönetimindeydi.

Buhara'nın melikesi olan Hatun, Türk değil Soğdlu idi ve Arap baskınlarına karşı Türgişlerden (Türklerden) yardım istedi. Türkler, Araplarla mücadele konusunda Soğdlara yardımcı oldular ve beyler çeşitli birlikler gönderdi.

İşte Kuteybe bin Müslim'in Türklere zulmü burada kendini göstermektedir. Kuteybe'nin Maveraünnehir fethine limon sıkan Türk kuvvetleri Araplar tarafından şiddetle dağıtıldı. Kuteybe, her bir Türk'ün kellesine para ödülü koydu.

Nitekim sonuçta birçok halk kırıldı. Ancak esas kırılan halk göçebe Türkler değil, yerleşik İranlılar yani Soğdlar idi.

Bu yüzden Kuteybe bin Müslim için "Türk düşmanı" demek saçma olur. Üstelik Müslümanların en çok zulmettiği halk şüphe yok ki İranlılardır. İran, İslam orduları tarafından çiğnenmiş, İran kültürü yerle bir edilmiş, yoğun Arap göçü ile İran Araplaştırılmış ve hatta öyle bir dönem gelmiş ki İranlılar Farsçayı unutmanın eşiğine gelmiştir.

O halde İslam orduları için "Fars düşmanı" mı demeliyiz? Böyle de diyemeyiz. Çünkü o dönemi bugünkü nazarla değerlendiremeyiz. İslam ordularının ve de Horasan valisi Kuteybe bin Müslim'in amacı belliydi: büyük bir imparatorluk kurmak ve bu imparatorluğun halkını Müslümanlaştırarak kendilerine bağlamaktı. İslam'ı halka dayatmalarının sebebi buydu. Eğer halk Müslüman olursa, ülkesini yönetmek çok kolay olacaktı. Bu uğurda İslam orduları her şeyi yapmıştır. Savaşı da barışı da propagandayı da araç olarak kullanmıştır ve bu sayede uzun süre 'tek devlet' olarak yaşamayı başarmıştır.

Yararlanılan Kaynaklar: 

Güngörmez E " ESKİ TÜRK DİNİ VE TÜRK İSLAM KÜLTÜRÜ ÜZERİNDEKİ İZLERİ" - Yüksek Lisans Tezi.


OCAK Y. "Türkler ve İslamiyet: Türklerin Müslümanlığı Tarihine Dair Bir Sorgulama" Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Semih Tezcan'a Armağan, Cilt 13, Yıl:13 (ss 257-258)

ŞALBAYEV A. "IX-XI Yüzyıllarda Sır Derya Oğuzları " Master Tezi (ss 32-34)

KÖYMEN, M. A. "Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi Cilt I: Kuruluş Devri

SERT, E. "XII Yüzyıl Türkiye Selçuklularında Türkmenler" Yüksek Lisans Tezi (ss 22-23)

DADAN A. "TABERÎ TARİHİNDEKİ TÜRKLERLE İLGİLİ RİVÂYETLERİN TESPİTİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ (Hz. Peygamber Döneminden Emevîler’in Sonuna Kadar)" Yüksek Lisans Tezi.

TENGRİKEN ULUHAN TAYFUN SEYYAR

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar